www.ekrangazetesi.com sitesinde yayınlanan röportajım ve Kudüs’le ilgili yazım.

Yazının orjinal sayfası için buraya tıklayabilirsiniz.

Nevin Soysal Aydın; Yazar, besteci, kişisel gelişimci ama hepsinden önemlisi kendinin ifadesi ile tebliğ gönüllüsü yorulmak nedir bilmeyen Kudüs aşığı bir güzel Müslüman… 

Nevin Soysal Aydın, Ekran Gazetesi okuyucularının çokta yabancısı olmadıkları bir isim. Yazılarını zaman zaman Ekran Gazetesinde yayınlıyoruz. Nevin Soysal Aydın; Tebliğ için her fırsatı değerlendirip, medya ve müzik gibi mayınlı bir arazide erdemli ve ahlaklı bir duruşla  erdemli ve ahlaklı bir toplumun oluşması, tevhidin, adaletin ve barışın hakim olduğu bir dünyanın var olması için, koşturup duruyor.

Nevin Soysal Aydın’ın “Eşsiz Nur” isimli harika bir siyer kitabı yayınladı. Sağolsun, Kitap çalışmasını daha yayınlamadan bizimle paylaşma nezaketinde bulundu. Göstermiş olduğu bu nezaketinden dolayı kendisine teşekkür ediyorum. Nevin hanımla zaten kitabı ile ilgili söyleşi yapmak istiyorduk, yakın zamanda birde Kudüs gezisi yapınca artık söyleşi yapmak şart oldu.

Nevin Soysal Aydın’la “Eşsiz Nur” isimli siyer kitabını ve  Kudüs gezisini, Kudüs intifadasını konuştuk….

Nevin hanım sorularımıza samimiyetle cevap verdi.

Kitabını, yaptığı çalışmaları, Kudüs izlenimlerini, duygularını bizimle paylaştı.

Okuyucularımızın sıkılmadan okuyacakları ve okuyunca çok istifade edecekleri bir söyleşi yaptığımızı söyleye bilirim.

Ramazan Deveci sordu….  

1.Öncelikle sizi tanımak istiyoruz. Nevin Soysal Aydın kimdir?

Nevin Soysal Aydın sürekli kendisiyle uğraşan, kendini daha çok tanımaya, dünyaya geliş amacını keşfetmeye ve elinden geldiği kadar yerine getirmeye çalışan, Rabbinin daha çok esmasının tecellisini gözlemleme amacıyla hayatı farklı boyutlarıyla yaşamaktan korkmayan,  Rasülün “Allahım hayretimi arttır.”duası mucibince hayatın bir mucize gibi yaşanması gerektiğine inanan ve bunu uygulamaya çalışan, en büyük gayesi Allah’ın dininin yeryüzünde daha da yücelmesi yolunda hizmet etmek olan, sıra dışı bazı özelliklere sahip olsa da sıradan bir mümin. En büyük özelliklerimden birisi bazıları birbirinden çok farklı olan bir kaç alanda birden çalışıyor olmak. Bu alanlar hayat serüvenim içerisinde hissettiğim sorumlulukların bir sonucu olarak dünyama dahil oldu ve Allah’(cc)ın izni ve yardımıyla hepsini de en güzel şekilde, hakkıyla yerine getirmeye gayret ediyorum. Hayat serüvenime değinecek olursak Marmara Ü. İşletme fakültesi mezunu, yurt dışı bankacılık alanında 10 yıllık çalışma hayatı olan, evlendikten sonra ilk faizsiz finans kurumundaki kariyerine son verip din eğitimi alanında çalışmaya başlayan, evli, 3 çocuk annesiyim. Uzun yıllar kadın ve çocuklara yönelik din eğitimi çalışmalarından sonra Kadından Topluma Eğitim grubunda aldığım psikoloji ağırlıklı eğitimlerin sonucunda aile eğitimi alanında, sonrasında bazı arayışlarımın sonucu olarak  aldığım NLP, hipnoz, reiki,regresyon hipnoterapisi gibi eğitimlerin sonucunda,  kendimin kişilik geliştirme olarak tanımladığı ve bu niyetle girmiş olduğu kişisel gelişim alanında çalışmaya başladım. Düzenlediğim din eğitimi çalışmaları sırasında beste yapmaya başlamam sonucu ilk çocuk ilahi grubu Minik Kalpler Korosunu kurup sözü, besteleri bana ait albümler çıkardım. İlk çocuk klipleri VCD sinin yönetmenliğini yaptım. Çeşitli araştırma ve değerler eğitimi kitaplarının yazım ekibinde bulundum. Yardım derneklerinde gönüllü olarak çalışmak hayatımda hep var oldu. 6 yıldan beri de hayatımın projesi olarak tanımladığım Eşsiz Nur projesini gün yüzüne çıkarmak için çalışıyorum.

 

  1. Sizi Kitaplarınızdan, Gezi notlarınızdan, sosyal faaliyetlerinizden tanıyoruz, kısaca nelerle uğraşıyorsunuz bahsedebilir misiniz?

Birkaç alanda çalışıyor gibi görünsem de aslında yaptığım tüm çalışmaların temeli, amacı aynı ve o da “hakkı ve sabrı tavsiye etmek”, iyiliğin yeryüzünde yaygınlaşmasını sağlamak.  Çalışma alanlarım bu amaca ulaşmak için kullandığım birer enstrüman sadece. Çalıştığım hiç bir alanda para kazanmak, çıkar sağlamak vb amaçla çalışmıyorum. Bunu istesem bile yapamıyorum açıkçası. Bir kariyer planım da hiç olamadı. Ben durumdan vazife çıkaran bir insanım. Sadece hayat içerisinde nerede bir boşluk, nerede tamamlanması gerektiğine inandığım bir eksik görürsem o alana giriyor ve elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Girdiğim her işe sorumluluk hissederek girerim ve yaptığım işe gerçekten emek veririm.  Yapmaya karar verdiğim işi iyi yaparım. Çünkü insan olana bu yakışır ve kendime saygım bunu gerektirir.  Ancak ortaya çıkan sonucu kendime mal edemem. Çünkü C. Allah iyi niyetle bir işe girdiğiniz ve elinizden geleni yaptığınızda zaten size en hayırlı sonucu veriyor. Her ne kadar iyi bir besteci, iyi bir yazar, başarılı bir şifa terapisti vs. olduğuma inansam da hepsini yapmamın arkasında tebliğ, yani Allah’ın dininin güzelliklerini insanlara ulaştırma çabası yer alıyor. O yüzden yaptığım iş müzik te olsa edebiyat ta olsa ben kendimi herşeyden önce “eğitimci” olarak tanımlıyorum. “Ne iş olsa yaparım abi” diye bir deyiş vardır ya, ben de tebliğ için karşıma hangi alan çıkarsa çalışırım.

  1. Çok farklı bir siyer çalışması yaptınız.. “Eşsiz Nur” isimli bu çalışmanızdan bahsedebilir misiniz?

Eşsiz Nur çok emek verdiğim, sayısız zorluğu aştığım, dışarıdan bakan birisinin asla tahmin edemeyeceği sıkıntılara katlandığım ve gerçekleştirmek için kendimi geliştirmeyi, kapasitemi artırmayı, yani projemi büyütmek için kendimi büyütmeyi göze aldığım bir proje.  Diğer tüm projelerime olduğu gibi Eşsiz Nura da Efendimiz (sav)i yeni nesillere zamanın ruhuna uygun bir şekilde anlatmak konusunda duyduğum sorumluluk duygusu sonucunda başladım.  Bazı çalışmaların yapılması bana göre farzı kifayedir. Eşsiz Nur  yapılması gereken bir çalışmaydı. Gerçekleşmeye başlamasından duyduğum en büyük sevinç, böyle gerekli bir  çalışmanın ortaya çıkmasından dolayıdır.

  1. Böyle bir siyer çalışması nasıl doğdu, hangi amaçla böyle bir çalışma yaptınız ve eseriniz beklediğiniz ilgiyi gördü mü?

Eşsiz Nur projesi kurucusu ve yöneticisi olduğum Büyük Hedefler Eğitim yaz okulunun müsameresinde başladı. Çocuklar Efendimizin hayatını şarkı, şiir ve oyunlarla velilerimizi şaşırtacak kadar büyük bir başarı, keyif ve neşe ile sergilemişlerdi ve bu bizi tüm çocukların Efendimizi böyle severek tanımasının gerekliliğine inandırdı ve siyer öğretmeni arkadaşımla bir müzik albümü yapmak üzere çalışmaya başladık. Arkasından bu albümle birlikte bir de kitabın olması gerektiğini düşünerek bazı yazar arkadaşlarıma teklifte bulundum.  Bu arada İstanbul’un 2 ay kar altında kaldığı bir kış dışarı çıkamadığım bir dönemde kendim oturup yazmaya koyuldum. İlk olarak Cenneti arzulayan Fil bölümünü yazdım ve ortaya çıkan sonuç beni tatmin etti. Devamını yazmaya başladım ve ilk 8 bölümünü yazdıktan sonra bazı yayınevlerinden aldığım teklifleri kabul etmeyerek kendime yapımcı olarak Melike Günyüz’ü seçip eserlerimi ona götürdüm.  Melike Hanım çok tecrübeli bir yapımcı ve çocuk edebiyat konusunda uzman bir isim olarak görür görmez projeye inandı. Format belirlemek ve doğru adımlar atmak için yaptığımız toplantı ve beyin fırtınalarından sonra yazımı zaten tamamlanmış olan ilk dört kitabımın çıkması bile 2 yıl sürdü. Her konuda olabileceğimiz en hassas şekilde davranmaya gayret ettik. Dini konularda danışmanım olan ve sorumluluğumu paylaştığı için kendisine minnettar olduğum İstanbul İlahiyattan Prof.Dr. Hamit  Er hocamın katkısıyla zayıf rivayetleri eleyerek en sağlam rivayetlere dayanan bir eser hazırlamaya gayret ettik. Pedagojik danışmanım olarak Marmara Ü. Eğitim fakültesinden Rukiye Karaköse’nin onayını da aldık. Bir de böyle farklı bir siyer çalışması yapmam hususunda beni motive eden, şevkimi tazeleyen, karşılaştığım sorunları aşmam konusunda güç aldığım Prof.Dr.Hayrettin Karaman hocamı anmadan geçemem.

Elhamdulillah eser okuyan çocuklardan da büyüklerden de hak ettiği ilgiyi gördü. Çocuk olsun yetişkin olsun herkesin en büyük tepkisi “şaşkınlık” ve hepsinin söylediği şey: “Dini kitaplar sıkıcı olur, Eşsiz Nur hiç sıkıcı değil.” Oldu. Kitapların yeni ciltlerini heyecanla bekleyen, yeni bölümde neler olacağı ile ilgili tahmin yürüten küçük okurlarımız var.  Anneler çocuklarının kitap hakkında fikirleriyle ilgili beni son derece mutlu eden geri dönüşümlerde bulundular. Her kesimden insanlardan olumlu değerlendirmeler aldık. İki öğretmenin siyer dersini kitaplaımız üzerinden işlemeye başladıklarını işittik.

  1. Kudüs Gezisinden döneli sanıyorum fazla olmadı.. Kudüs bizim hem aşkımız, hem hüznümüz, hem davamızdır… Kudüs denilince yüreğimden bir şeylerin koptuğunu hissederim.. Kudüs gezisine giderken neler hissettiniz? Önce duygularınızı almak istiyorum.

Kudüs ziyareti benim için çok gecikmiş bir ziyaretti. Haccını, umresini yapmış, İslam dünyasının pek çok ülkesini dolaşmış, Filistin mülteci kampları ve Gazze’de bulunmuş bir insan olarak Kudüs ziyareti, gitmekte çok geç kalmanın huzursuzluğunu yaşadığım, eksikliğini hissettiğim bir vazifeydi. Aslında daha önce bir kaç kere gitmeye teşebbüs etmiştim ama gerçekleşmemişti. O kadar ki içimde “Sanırım C.Allah çok özel ve güzel bir şekilde Kudüs’e gitmemi nasip edecek.” Diye bir düşünce belirmeye başlamıştı. Ve gerçekten öyle de oldu. Kasım Ayında muhteşem insanlardan oluşan 40 kişilik, medyada çalışan hanımların ağırlıkta olduğu bir grupla Kudüs’ü ziyaret ettik. Çok yoğun bir programla Kudüs’ü gezdik. Ayrıntılı bir şekilde bilgiler aldık. Filistinli kardeşlerimizi ziyaret ettik, görüşmeler yaptık. Kudüs’ü sıla mekanlarımız arasına koyarak, onu yalnız bırakmamak için projeler üretmeye kararlı olarak ve en kısa zamanda yeniden gelmeye niyet ederek döndük. Şimdi sorumluluklarımız arasına bir de Kudüs temsilciliği gibi bir görev eklendi. Oraya ümmetin temsilcileri olarak gittiğimizi ve izlenimlerimizi tüm topluma aktarmamız gerektiğini düşünüyoruz. Benim o noktada oluşturduğum sloganım ise “Ne yapın edin, Kudüs’e gidin.” Kudüs kim ne niyetle giderse o niyetine karşılık bulacağı kadar zengin ve güçlü bir şehir.

 

6.Kudüs’e Mescid-i Aksa’ya sanıyorum bu ilk gidişinizdi. Bu ilk gidişinizdeki duygularınızı  ve sizi en çok etkileyen izlenimlerinizi bizimle paylaşırsanız çok memnun olurum.

Yolculuğum sırasında Kudüs’ün yeryüzünün denge noktası  olduğunu ve dünya barışının Kudüs’ten başladığını fark ettim. Kudüs’te adalet ve barış hakim olduğu zaman bunun dünyanın öteki bölgelerine de yayılacağını düşünüyorum. C. Allah insanlar arasında nasıl peygamberleri seçip yücelttiyse mekanlar arasında da tercihini Mekke ve Kudüs’ten yana yapmış görünüyor. Mekke İslamiyet için, Kudüs tüm semavi dinler için önemli. Kudüs bir yıldızlar geçidi. Büyük peygamberlerin çoğunun yolu Kudüs’ten geçmiş. Sonuçta sonradan tahrif olan tüm semavi dinler İslam dini ve tüm peygamberler islamın peygamberleri. O yüzden kendisi ve etrafı mübarek kılınmış Mescid-i Aksa’nın bulunduğu Kudüs’te adım başı hayranlık verici hayatlar süren peygamberlerin ayak izlerini görmek bana göre muhteşem bir duygu. Bu dinlerin burada barış ve huzur içerisinde bir arada yaşaması gerekirken tarih boyunca çok büyük savaşların bu bölgede yapılması büyük bir çelişki aslında ve ben Kudüs’te adım adım yaklaşmakta olan büyük bir savaşın ayak seslerini de hissettim. Eğer barış için ciddi önlemler alınmazsa dünyanın korkulan ahir zaman savaşına doğru adım adım yaklaşacağını düşünüyorum.

Bildiğim bir şeyin tekrar farkındalığını yaşayıp daha da emin oldum ki Müslümanlar yeryüzünün yüz akı ve umudu. Böyle olmasını devam ettirmek için de kendimizi ve nesillerimizi popüler kültürden korumamız, bilinç altımızın başka kültürler tarafından ele geçirilmesine izin vermemiz gerekiyor. Her d in ve inançta iyi insanların mevcudiyetine inanmakla beraber Yahudilik te ve Hıristiyanlıkta umut göremiyorum.  Kudüs’te ve dolayısıyla dünyada barış ve adaletin yolu bence Müslümanların bu bölgeye otoritelerini koymalarından geçiyor. Kudüs İslam’ın adalet ve merhametine hasret ve muhtaç. Her görüştüğümüz Filistinli, görüşü ne olursa olsun istisnasız Türkiye’nin güçlenip Osmanlı’yı geri getirmesini arzu ediyor. Arzudan öte en büyük umutları bu. Her yerde Recep Tayyip Erdoğan’a ve Türkiye başbakanına dualar ediliyor. 7 Haziran seçimlerinden sonra kadim Aksa Şeyhi yataklara düşecek kadar üzülmüş. Ağzını bıçak açmamış. Türkiye’deki seçim sonuçları Kudüs için bu kadar önemli.

Diğer taraftan  Kudüs’ten Müslüman olduğum için bir kez daha şükrederek ve Filistinli kardeşlerimle gurur duyarak döndüm. Bizler zalim olmaktansa mazlum olmayı tercih eden bir inanca sahibiz. Kabil’in değil, Habil’in evlatlarıyız. Kudüs’te zulüm dolu bir hakimiyet kurmaktansa zulme uğrayan,  onurlu taraf olmak evladır. Daha önce kendileriyle karşılaştığım her seferde olduğu gibi Filistinli kardeşlerim yine beni gururlandırıp daha çok çalışmak için motive edip, enerji verdiler.  C. Allah’ın beni Filistin ve Kudüs davasından asla ayırmamasını diliyorum.

 

  1. Kudüs gezisi sizde nasıl bir etki bıraktı… Ve Kudüs’e gitmeyen, gidemeyen Müslümanlara neler söylersiniz?

Kudüs’e gidince aslında oraya gitmenin inandırılmaya çalışıldığımızdan basit ve kolay olduğunu gördüm. Yıllardır Kudüs’te gitmenin caiz olmadığından tutun, İsrail’in gidenlere eziyet ettiğine dair çeşitli rivayetlerle Kudüs’ten uzak tutulmaya çalışıyoruz. Hiç bunlara itibar edilmesin. Kudüs yalnız, Kudüs mahzun. Kudüs Müslümanlara hasret. Oraya gidip Mescid-i Aksa’da safları doldurmak, Filistin halkına desteğimizi göstermek, moral vermek bizim boynumuzun borcu. Kudüs davası sadece Filistinlilerin omuzlarına bırakılamaz. Bu şereften payımızı almak bizim de hakkımız. Benim pasaportumda Gazze, İran ve pek çok ortadoğu ülkesinin damgası olduğu için son anda engellenmekten korkuyordum ama pasaportta tek baktıkları resimdeki kişi olup olmadığımın kontrolü oldu. İsviçre’den grubumuza katılan genç bir arkadaşı biraz daha fazla sorguladılar;  hepsi bu.  Dünyaya karşı imajlarının sarsılmasından çekindikleri için tecrübeli, bilgili ve aklı başında insanlarla gidildikten sonra sorun çıkacağını sanmıyorum. Gidecekleri tur şirketini ve rehberlerini iyi seçsinler yeter. İsrailin gücü ancak güçsüzlere yeter. Türkiye vatandaşlarıyla sorun yaşamak istemezler. Belirgin bir tehlike söz konusu değil. Onun dışında kaza, aksilik vs bizim kontrol edemediğimiz hususlar nereye gidersek gidelim başımıza gelebilir.  İnsanı ölümden eceli korur. Belirgin bir tehlike yok.  Gerisi de bizim kaderimiz.

Ben herkese Kudüs’e gitmesini tavsiye ederim. Bir kez daha söyleyeyim: “Ne yapın edin Kudüs’e gidin.” Maneviyatımız açısından oranın bereketi bir başka. Döndükten sonra da oranın bir temsilcisi gibi çalışarak başkalarının da gitmesini sağlayın ve projeler üretin. Hiç kimse “Ben istiyorum ama param yok, sağlığım yok” gibi düşüncelerle kendini geri çekmesin. Bu işler kısmet işi. Siz istemeye devam edip fırsatları değerlendirmeye açık olduktan sonra Allah(CC) nice bilmediğiniz kapıları açıverir inşallah.

  1. Kudüs İntifadasının yaşandığı şu günlerde Dünya Müslümanları Kudüs intifadasına gerekli ilgiyi göstermiyorlar sanki ne dersiniz. Ve Kudüs intifadası ile ilgili ve dünya Müslümanlarının bu duyarsızlığı ile ilgili neler söylersiniz.

Kudüs intifadası düşük yoğunluklu bir soykırıma tabi tutulan bir halkın feda eylemleri. Çaresizliğin vermiş olduğu bir savunma refleksi. Filistinliler bir açık hava hapishanesinde yaşıyorlar ve her gün içlerinden birinin ölümü, sakatlanması, hapse atılması, işkence görmesi haberlerine maruz kalmak gibi çok büyük bir psikolojik şiddet altındalar. Bir akşam İstanbul’da tanıştığım genç bir sporcunun evine ziyarete gittik ve orada bulunduğumuz süre içerisinde açık olan haber kanalındaki haberleri izlemek, çocukların kan ve vahşet dolu görüntülerini izlemek bile bana çok ağır geldi. Kalkıp oradan kaçmak istedim. Ama o insanlar her gün bu haberleri izleyip, her an o haberlerde kendi görüntülerinin bulunması gerçeği ile başbaşa yaşıyorlar. Bu hiç kolay bir hayat değil. Kudüs intifadasına İlgisizlik olduğu doğrudur. Ancak baktığımızda İslam aleminin her bir ülkesi kendi derdiyle meşgul. Filistinlilere kucak açan, kendi halkı ile eşit haklar veren Suriye’nin hali, Irak’ın hali ortada. İran’ın son izlediği politikalardan dolayı hayal kırıklığına uğramış ve Şii-Sünni kardeşliğini bırakın, ittifakından ümit kesmiş durumdayım. Ürdün’ün bağımsız bir ülke bile olmadığı ortada. Batı’da yaşayan Müslümanlar deseniz islamofobia ile başları dertte. En iyi durumda olan Türkiye idi. Onun da son zamanlarda başına örülen çoraplar ortada. Yine de ne varsa Türkiye’de var diye düşünüyorum. Filistinli bir STK başkanı bize şunu söyledi: “Eskiden bize yardım edenler hep STKlardı. Şimdi devlet kurumlarının hizmetlerine STKlar yetişemiyorlar. “Filistinlilerin en büyük umutları Türkiye ve ismini ağızlarından düşürmedikleri Recep Tayyip Erdoğan.

  1. Rabbimden çalışmalarınızı bereketlendirsin diliyor ve bizimle söyleşi yapmayı kabul ettiğiniz için çok teşekkür ediyorum…

Kudüs ve Filistin davasına gösterdiğiniz ilgiden dolayı ben teşekkür ederim.